"Gerçek bu Kur’an (insanları) öule bir şey’e (yola) doğrultup götürür ki, o en adil ve doğru bir (yol) dur. Güzel güzel amel (ve hareket) lerde bulunan mü’minlere kendileri için muhakkak bir ecr olduğunu da müjdeler o”.
Kur’an –ı Kerim gönderilmezden önce, beşerin hali feci bir durumda idi. İnsanoğlu mabud-i hakikiyi bırakmış eliyle yaptığı putların önünde secde yapmaya başlamıştır.
Kazancı çapulculuk, insancı putçuluktu. İbadet putlara yapılır, kurbanlar putlar adına kesilir, dilekler onlardan istenirdi.
Hayadan nasibi olmayan o günün insanı, gözüne kestirdiği kimselerin hayatına kıymakta idi. Kendi öz kızını, diri diri toprağa gömecek kadar merhametsizlikte ileri gitmişti.
Ne namazdan haberi vardı nede oruç tutardı. Kabe-i Muazzamayı çırılçıplak tavaf ederlerdi. Duası Kabe’nin karşısında ıslık çalmak ve çırpmaktı. Taşları ve ağaçları mabud kabul eden insanların ibadetleride bu hale gelecekti ve geldi.
Kur’an-ı Kerim, ayet ayet inmeye, onun daveti beşerin kulağına gitmeye başlayınca insanoğlu uyandı, nefse esaret zincirlerini kırdı cve putları terkederek Allah’ın birliğine inandı. Kur’an’a sarılıp onun feyziyle boyanan kavimleri, Cenab-ı Hak, yülkseltti ve halkın başına geçirdi; inanmayawn kavimleride aşçaltıp perişan hale getirdi.
Aziz mü’minler!
Bu kadar büyük bir saadeti getiren Kur’an’ın, bizim üzerimizde bir takım hakları vardır: Hükümleriyle amel etmek, onu müdafaa etmek, haram kıldığı şeylerden sakınmak gibi...
Bu hususlara dikkat gösterdiğimiz zaman Kur’an-ı Kerim, kıyamet günü bize şefaatçi olacaktır. Peygamber Efendimiz şöyle buyurmaktadır:
“Kur’an, şefaati kabul olunan bir şefaatçi, şikayeti tutulan nir davacıdır. Kim onun önüne (rehber olarak) korsa Kur’an onu cennete çeker (götürür). Kim onu arkaya bırakırsa Kur’an onu cehenneme sevkeder”.
Kur’an-ı Kerim bir hidayet meş’alesidir. Onun gösterdiği yolu takip edene, onu elden ve dilden uzak tutmayana şefaat eder. Bunun içindir ki Peygamber Efendimiz: “Kur’an-ı okuyunuz. Çünkü o, kıyamet günü, ona sahip olanlara şefaatçi olarak gelecektir” buyurmuştur.
Kur’an okumayı bilmeyen kimse; içinde ışık yanmayan, bir ses işitilmeyen, sıvaları dökük, çatısı çökük ve harap olmuş ev gibidir.
İnsan, dünya menfaatleriyle ilgili olarak pek çok şeyler öğrenir. Kur’an okumayı öğrenmek, bizim Müslüman olmamızla ilgilidir. Onu okuyamaz isek namazımızı nasıl kılacağız? Bu sebepledir ki, Resulullah Efendimiz, “Sizin hayırlınız, Kur’an-ı öğrenen ve öğretendir” buyurmuştur.
Kur’an-ı Kerim, evvelkilerin ve sonrakilerin ilimlerini içinde toplayan bir kitaptır. Geçmiş milletlerin terakkilerine amil olan veya batışına hazırlayan sebebler onun içinde açıklanmaktadır. Bunları nazarı dikkate alan bir millet batmaya mı, yoksa yükselmeye mi namzet olduğunu anlar.
Peygamber Efendimiz bir gün şöyle buyurmuştur:
“Muhakkak gelecek zamande karanlık gece kıt’aları gibi fitneler olacaktır”. Ashab tarafından: “Ondan kurtuluşun sebebi nedir?” denildi.
Resulullah Efendimiz buyurdu ki:
“Allah Teala’nın kitabıdır. Onda sizden evvelkilerin ve sizden sonrakilerin haberi ve aranızdaki (hadise) lerin hükmü vardır. O şaka değil, (hakla batılı) ayırmak (ta olan bir kitap) tır. Onu tecebbüren terk edenin Allah belini kırar. Doğru yolu ondan başkasından arayanı Allah dalalete düşürür. O, Allah’ın habl-i metini, nur-i mübini, zikr-i hakimi ve sırat-ı müstekimidir. Sevgiler onun ile birlikte bulunursa sapıtmaz, reyler onunla beraber olursa parçalanmaz. Alimler ona doymaz, müttekiler ondan usanmaz. Onun ilmini bilen ileri geçer (önder olur), onunla amel eden ecir sahibi olur. Onunla hükmeden adalet gösterir. Ona sımsıkı sarılan doğru yolu bulur.” Şair ne güzel söylemiş:
Kur’an ola hal-ü harekatında delilin,
Ahkamına gafil beşer, ahkamuna ramol.